DOLAR
32,3425
EURO
35,1086
ALTIN
2.309,83
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Muğla
Az Bulutlu
24°C
Muğla
24°C
Az Bulutlu
Cuma Parçalı Bulutlu
26°C
Cumartesi Az Bulutlu
26°C
Pazar Açık
27°C
Pazartesi Az Bulutlu
26°C

Kapitalizmin 3 TL’lik promosyonu; Sosyalizm!

Kapitalizmin 3 TL’lik promosyonu; Sosyalizm!
A+
A-
polat-galle

Kapitalizmin 3 TL’lik promosyonu; Sosyalizm!

Bu yazı, bir anı üzerine yazılan gecikmeli bir 12 Eylül yazısıdır

Bu yazıyı 2 Ekim’de okuyacaksınız. Ben birkaç gün öncesinde kaleme alıyorum. Teknolojinin geldiği noktada ‘kaleme alıyorum’ demek lafın gelişi gibi gelse de yazmanın haylice kelam ve kalem işi olduğu malum.

En esaslı kelamları kaleme alanlar için söylenen ‘kalemi keskin’ yakıştırmasının ise kılıçtan bile güçlü kalem sallayan yazarlara yapıldığını herkes bilir.

Ben o yazarların okuyucusu oldum.

Onlarla öğrendim; öğrendiklerimle sınandım…

* * *

Neyi gördüğümü ilk anda anlayamadım, geçip gidemedim de önünden…

Fırsat reyonunda onu görünce kalakaldım!

Önce bir öfke ve sonra anlamlı-anlamsız bir heyecanla sarsıldım. Etrafıma bakındım, öyle ya, sadece ben görmüş olamazdım…

Nasıl da günlük bir vaziyet almıştı herkes!

Evet, günlük; bayağı ve kimse kimseyi umursamadan dolanıp duruyorlardı her şeyin tepeleme dolup taştığı zincir marketlerin birinde.

Ve onların hiçbirinin de umurunda değildi baka kaldığım şey!

Kapitalizmin 3 TL'lik promosyonu; Sosyalizm!

* * *

Bu kış komünizm gelecek!

İktidarın, son yıllarda muhalefetin tümünü terörle ilişkilendirdiği sözlerini anımsatan 1980 öncesinin akıllarda kalan en provokatif sloganıydı bu.

Çünkü toplumun dini ve milliyetçi duygularını alabildiğine sömürmek için salınan korkunun adıydı; komünizm…

(Acaba cumhuriyete karşıyız diyemedikleri için mi sıkça komünizmi öne çıkarıyorlardı?)

Karşı devrim, güya bu tehdite karşı geliştirmeye başladığı ‘Türk-İslam Sentezi’ni bir doktrin haline getirmiş ve millete enjekte etme işi ise 12 Eylül’e kalmıştı.

12 Eylül’e nasıl gelindi; ne, neden oldu, nasıl oldu? Daha neler olabileceği o kadar bildik ve o kadar kanıksanmış olaylarla dolu ki!

En vahşi cinayetler ve işkenceler en sıradan insanlar eliyle, dünyanın en normal işiymiş gibi yapıldı ve bunu yapanların çoğu akşam evlerine en sakin ve en suskun halleri ile gittiler.

Annelerinin elini öptüler, eşlerine sarıldılar ve belki de çocukları ile şakalaştılar…

Ne kadar sıradan ve ne kadar normaldi her şey; en sıradan insanların ne kadar cesur ve en normal insanların ne kadar vahşi olabildiği günlerdi o günler…

Ve 12 Eylül’e gelene kadar geçen yıllar, Türkiye’yi, Cumhuriyeti sarsan yıllardı. 

Mesela, bir general için; toplumsal uyanış ekonomik gelişmeyi aşmıştı. Bu sözler; her türlü hak ve özgürlük talebinde olan ve yurdun tam bağımsızlığını isteyenler için söylenmiş en meşhur ve en yavşak mazeretti.

Ve o yavşak mazeretlerle; önlemek yerine sebep sayacakları olayların sonucunda 12 Eylül gelip çattığında; genç bedenleri asmaya o kadar yeminliydiler ki; yaşına başına – sağına soluna bakmadan bir onlardan bir bunlardan diyerek papatya falı açar gibi astılar birbirlerine karşı kışkırttıkları memleketin çocuklarını…

* * *

Bu yazı, bir anı üzerine yazılan gecikmeli bir 12 Eylül yazısıdır.

Şunu söylemek vakidir; üzerinden 42 yıl geçmiş olsa da 12 Eylül devam ediyor…

Cumhuriyetten uzaklaşıp ‘tarikatlar, şeyhler, müritler ve meczuplar memleketi’ olmaya teğet bir dönemdeysek bu tesadüf değildir.

* * *

1980 yılında 12 Eylül postallarının çıkardığı ses; toplumun büyük bir bölümünde görece hoş karşılanmış, o günlerin şartlarında korku yerini çaresizliğe bırakmıştı.

Toplumun psikolojisi, ‘kapı çalındığında ses çıkarmazsak evde yok sanıp giderler’ gibi bir şeydi aslında…

Ama o ses çok korkutucuydu ve o korkutucu 1980 Ankara’sının kışına girilirken belki de kömürden çok kitap yakıldı sobalarda.

Abim ve ben, iki Ankara bebesi de yakacaktık kitaplarımızı, biri hariç; Maksim Gorki’nin ‘Ana’ kitabına kıyamamıştık…

* * *

‘Ana’, Ekim devriminden yaklaşık 10 yıl önce yayımlanan ve Rus işçi sınıfının Çarlık Rusya’sına karşı verdiği devrimci mücadelenin romanıydı.

“Eser, fabrikalarda zor şartlarda çalışan binlerce işçiden biri olan Pavel’in özgürlükçü fikirlerine başlangıçta korkuyla yaklaşsa da, sonradan onun ilkelerine sahip çıkarak devrimin meşalesini taşıyan kadınlardan biri olan annesi Pelageya’nın hikâyesini anlatır. Ana, aynı zamanda yeni bir düşünce ve toplumsal uyanışın simgesi haline gelmiştir.” *

Maksim Gorki’nin kitabı, 1917 Ekim devrimini savaşa ve yoksulluğa dayanamayarak kadınların başlatmasını belki de en fazla etkileyen romandır.

O günlerde ‘Ana’yı okumak ve bulundurmak suçtu ve ben, nasıl bir bedel ödeyebileceğimizi bilerek ama bunu düşünmeden abimin onu salondaki büfemizin alt bazasına saklamasına yardım ve yataklık etmiştim.

* * *

Emperyalizmin suç unsuru haline getirdiği ve hatta delil saydığı kitabı, kapitalizm şimdilerde her sokak başına diktiği marka marketlerin birinde tepeleme yığılmış bir sepet içinde FIRSAT! diye sunuyordu.

Sosyalizmin başyapıtı bu eser, kapitalizmin 3 TL’lik promosyonu! olmuştu.

Bir değil iki ömrü sakladığımız kütüphanemizin alt bazasındaki kitap bu ülkede önce suç, sonra promosyona dönmüştü meğerse.

Çarlık Rusya’sını yerle bir eden ve tarihin en önemli hak ve özgürlük direnişinin kitabı olarak görülen bu roman; sadece bu kış değil başka kış aylarında da komünizmin gelmeyeceğine ikna olmuş devlet için bir hiç olmalıydı artık.

* * *

Şimdi bir önerim var; kapitalizmin sunduğu Fırsat’ı kaçırmasak da, bu kış! Ana’yı alıp bir daha mı okusak?

Ne dersiniz,

Sizce bu bir işaret olabilir mi?

Eyvallah.